SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

FİTEN BAHSİ

<< 4278 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا كَثِيرُ بْنُ هِشَامٍ حَدَّثَنَا الْمَسْعُودِيُّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي مُوسَى قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُمَّتِي هَذِهِ أُمَّةٌ مَرْحُومَةٌ لَيْسَ عَلَيْهَا عَذَابٌ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُهَا فِي الدُّنْيَا الْفِتَنُ وَالزَّلَازِلُ وَالْقَتْلُ

 

Ebû Musa (r.a)'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

 

"Benim şu ümmetim, merhamet edilmiş bir ümmettir. Ona âhirette azâb yoktur. Onun dünyadaki azabı, fitneler, zelzeleler ve bir birlerini öldürmeleridir."

 

 

İzah:

İbn Mâce, Zühd; Ahmed b. Hanbel, 1V-408, 410.

 

Efendimizin "Benim şu ümmetim" sözünden kas devircıe olan müsliimanlardır; ya da kıya­mete kadar gelecek olan tüm müslümanlardır. Ancak bu ihtimâllerden bi­risini tercihe yarayacak bir delil yoktur.

 

Bu Ümmetin, merhamet edilmiş bir ümmet oluşundan maksat şudur: Eski ümmetler için olan bir çok yük ve görevler, bu ümmete yüklenmemiştir. Meselâ: onlar, günahtan tövbe için kendilerini öldürürler, zekat olarak mallarının dörtte birini verirler, necaset bulaşan yeri kaziriardı. Biz, Muhammed ümmetin'e ise bu gibi güçlükler emredilmemiştir.

 

Hadisteki en önemli bölüm, Hz. Nebi (s.a.v.)'in ümmetine ahiret-te azabın olmayışını ifâde eden kısımdır. Bu konu, alimleri hayli meşgul etmiş çeşitli tevillerde bulunmalarına sebep olmuştur. Çünkü bu ifadenin zahirine göre, ister günah işlesin, ister işlemesin, ister sâlih olsun, ister şakî hiç bir müslüman ahirette azap görmeyecektir. Halbuki, Allah'ın ada­letinin gereği, iyiler mükâfat; affa uğramayan kötüler ceza görecektir. Bu keyfiyet bir çok sahîh hadiste sabittir. İşte bunun için, bu cümleyi izahta alimlerden çok değişik tefsirler nakledilmiştir. Biz bu cümleden anlaşılan mânâları maddeler halinde vermek istiyoruz.

 

1- Müslümanlardan ahirette azap edilenlere kafirler gibi azap edilmeyecektir.

 

2- Bu ümmet hakkında galip olan bağışlanmaktır.

 

3- Çoğunlukla Müslümanlar yaptıklarının cezasını dünyada çekerler. Uğ­radıkları sıkıntılar, tutuldukları hastalıklar onların günahları için keffârettir.

 

4- Bu hadis, büyük günah işlemeyenlere mahsustur. Yahut Efendimiz "bu Ümmet" derken huzurunda bulunan sahabelere işaret etmiştir. Ahiret­te azab edilmeyecek olanlar onlardır.

 

5- Burada, Allah'ın dilemesine işaret eden bir kelime takdir edilir. Çünkü Cenab-ı Hakk bir âyette

 

"Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar.” [Nisa, 48] buyurmaktadır.

 

6- Buradaki "Ümmeften murâd, Hz. Nebi'in sünnetine uyan, Allah'ın emirlerine imtisal edenlerdir.

 

7- Hadis, Hz. Nebi'in ümmetini medh ve onların Allah'ın inaye­tine ve rahmetine mazhar olduğunu ifâde için varîd olmuştur. Bu ümmet, diğer ümmetlere verilmeyen lütûflara naîl olmuştur. Öyle ki, birisinin ayağına diken batsa, onun sebebiyle Cenab-ı Allah o kişinin bir günahını affeder. Bu başka hiç bir ümmete verilmemiş hususiyetlerdendir.

 

Aliyyü'l Kân bu tevillerin hiç birisinin karşımıza çıkan müşgülü orta­dan kaldırmaya kafi gelmediğini söyler.

 

Hadisin devamında, bu ümmetin cezasının dünyada verileceğini onun da fit­neler, zelzeleler ve birbirlerini Öldürme olduğunu belirtilmektedir. Dünyadaki azap ahirettekinden çok daha hafif olduğu için, dünyada sıkmti çekecek olma­sına rağmen, müslümanlar rahmetle muamele edilenler diye vasıflanmışlardır.

 

Miinâvî, bu mesele ile ilgili olarak şöyle der. "Çünkü eski ümmetlerin du­rumu adaletle Rububiyet yolu üzeredir. Bu ümmetin hali ise fazl ve ilahî ih­san yolu üzeredir." Münâvî'nin dediklerinden şu sonuçları çıkarıyoruz: Da­ha önceki ümmetler, suça uygun ceza esası ile muamele edileceklerdir. Bu Ümmet ise af, fazl ve mağfiret esasına göre muamele görecektir.